DOĞARKEN AĞLADINIZ ÖLÜRKEN GÜLEN SİZ OLUN…

Doğduğunuz zaman ağladınız Ve size bakanlar gülümsüyordu. hayatdefterix
Hayatınızı öyle yaşayın ki sonunda, etrafınızdakiler ağlarken gülümseyen siz olun.

Dr. H.K.BÜYÜKÖZER

İnsanoğlunun anne karnından ağlayarak çıktığını hepimiz biliyoruz. Ağlayarak dünyaya gözlerini açtığı aynı anda da sayfaları boş ve beyaz bir defter verilir eline… İnsan her yaptığı amel ile, her söylediği söz ile bu defterin sayfalarını doldurur, deftere silinmez yazılar yazdırır… Nihayet birgün gelir hangi sayfada, hangi satırda kalmışsa defteri elinden alınır. Artık herşey bitmiştir…

Read the rest of this entry »

ARİFLER SULTANI OLASIN OĞLUM…

Evlat annenin eseridir. Her hayırlı evladın arkasında, onun terbiyesinde çok hassas davranmış hayırlı bir anne mevcuttur. Bunlardan Veysel Karani, Abdulkadir Geylani, Şahı Nakşibend ve emsali gibi imagessayamayacağımız her Allah dostunun arkasından onu yetiştirmiş, duasını eksik etmemiş bir annenin mevcudiyetini onların hayatını okuduğumuzda yakinen görürüz. Hatta Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin “Beni ziyaret etmeden evvel, annemin kabrini ziyaret ediniz” sözü annenin bu mevzudaki önemini anlamamıza yardımcı olur.

İşte Bayezid-i Bistami hazretlerinin annesi onlardan birisidir. Annesi güzel ve yüzü nurlu, utangaç, çekingen, alçak gönüllü, zahide ve abide bir hanım olup çok dua eder, Allah’tan çok korkar, ondan ümidini kesmez, çokça namaz kılmaya ve oruç tutmaya özen gösterir, daima Allah’tan razı olur, onun rızasını kazanmaya çalışırdı. Haysiyetli ve namuslu bir hanımefendi idi. Bayezid-i Bistami hazretlerinin çocukluğunda annesi ile aralarında cereyan etmiş bir kıssayı nakletmek istiyorum.

Read the rest of this entry »

ANDROKLES VE ASLAN

Evvel zamanında, Androkles isimli bir köle, efendisinden kaçarak bir ormana sığınmıştı. Etrafta androclesgezinirken, birden bire, iniltiler içinde, ızdıraptan kıvranan bir Arslan’ın önüne çıkıverdi:  Önce dehşetli korktu ve ürktü; kaçmaya yeltendi, fakat hayvanın, yerinden kımıldamadığını görünce, gerisin geriye dönerek ona doğru yürüdü. Yanına yaklaştığında, Arslan, berbat bir halde şişmiş, kanamakta olan iri pençesini uzattı adama. .Androkles, dikkatle bakınca pençeye, büyük bir dikenin girdiğini, bütün bu ızdıraba onun sebep olduğunu anladı.  Dikeni, derhal oradan çıkarıp yarayı temizledikten sonra, gömleğinin kolundan yırttığı parça ile güzelce sardı.

Az sonra ise, yine ayağa kalkabilen Arslan, tıpkı bir köpek gibi esirin ellerini yalayarak önüne düşüp onu inine götürdü.. Artık her gün, Androkles’e avladığı geyik etlerini taşıyordu. Fakat bu başbaşa mes’ut yaşayışları uzun sürmedi; çünkü kralın askerlerine beraberce yakalanmışlardı, Androkles, efendisinden kaçtığı için, günlerce aç bırakılacak bir arslana yedirilmek üzere, zindana atılmış, Arslan da aç ve susuz bir halde hücreye kapatılmıştı.

Read the rest of this entry »

ANNEM BENİ AFFEDERMİSİN?

Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim… Çünkü bu durum beni utandırıyordu.annem1

Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı. İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti. Yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi? Onu görmezden geldim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım. Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım dedi ki, “Eeee, senin annenin yalnızca bir gözü varmış!”. Yerin dibine girmek istedim. Ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim. Bu yüzden o gün onunla karşılaşınca dedim ki, “Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi?!!!” Annem karşılık vermedi. Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum.. Çok çalıştım ve Singapur’a okumaya gittim. Sonra evlendim. Kendi evimi aldım. Çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum.

Read the rest of this entry »

Bedeli Çanakkale’de Altın Olarak Ödenecektir!..

Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, ‘zâbit namzeti’ olarak Çanakkale’de idi. (Mart 1916). imagesMQ0Q8ANUMüttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz’ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi.

Mehmed, Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmroz-Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan’ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı bağuşmalara kıyasla bu bombardımanlar ‘hiç’ mesâbesindeydi. Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar.

Read the rest of this entry »

FETİHLERİN ANAHTARI: HELAL LOKMA

Cenâb-ı Hak buyuruyor:haramyemeyenordu

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların tayyib olanlarından yeyin…” (Bakara, 172)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” (Müslim, Zekât 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3)

Yavuz Sultan Selîm Han devrinin ahlâkî yüceliğini gösteren pek çok vak’a vardır. Bunlaran bir tanesi şöyle tarihe geşti:

Mısır’a giderken ordu-yi hümâyûnun Gebze yakınlarından geçtiği yerler, hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selîm Han:

“Acabâ askerlerim, sahibinden müsâadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!.” diye düşüncelere daldı.

Read the rest of this entry »

BÜYÜK BİR MÜRŞİDİN OĞLUNA NASİHATLERİ…

Evliyalar Sultanı, Gavs-ı Âzam olarak meşhur olan ilim ve hikmet kutbu Abdülkadir Geylânî Hazretleri 1077’de Hazar geylaniDenizinin güneyinde bulunan Geylan’da dünyaya geldi ve 1166 tarihinde Bağdat’ta hayata gözlerini yumdu. Hem anne, hem de baba tarafından Peygamberimizin neslinden gelen Abdülkadir Geylânî Hazretleri hem ilmi, hem de manevî hali ile yüzyıllar boyu muhtaç gönüllere İlâhi aşkı yansıtmıştır. Öyle ki, Müslüman olmayanlar bile onun büyüklüğü karşısında eğilmişlerdir.

Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin gerek dergâh ve medresesinde yaptığı sohbetler, gerekse camideki vaaz ve nasihatleri talebeleri tarafından yazılıyor ve muhafaza ediliyordu. Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin sohbetleri ve hitabelerinin muhatapları her kesimden insanlardır. Fakat özellikle Fethü’r-Rabbâni deki hitabeleri daha çok “Ey oğul!” şeklinde nasihatlerden meydana gelmiştir. Bu nasihatlerden bir demetni sunuyorum..

Read the rest of this entry »

EY HARAMDAN SAKINANLARIN YARDIMCISI OLAN ALLAH’IM

Vaktiyle bir Hac mevsiminde, Gencin birisi Kabe’de tavaf yaparken hep aynı duayı yapıyordu,imagesCX7LKX2H

“Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim,” diye tekrar ediyordu.

Bu durum herkesin dikkatini çekmiş ve birisi meraktan sormuş:

“Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?,” .

O da anlatır: Yedi sekiz sene önce yine Kabe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam tamına torbanın işinde bin altın vardı. İçimden bir ses: “Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın” diyordu. Birden Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi

“Şöyle bir torba bulan var mı?” diye bağırıyordu. Çağırdım onu.

Read the rest of this entry »

İNDİRİM MEVSİMİ…

Ayakkabıcı yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken sokaktaki  bir çocukonu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundanimagesQFR2O94U spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama , küçük bir dükkan için yeterliydi.

Onların en güzelini ön tarafa koyunca çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle..

Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol  kısmı dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.

Çocuğun baktığı ayakkabılar sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan  çıkıp yola koyulduğunda adam dükkandan dışarı fırlayıp, -Küçük! Diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika.

Çocuk ona dönerek –Gerçekten çok güzeller diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.

Read the rest of this entry »

MAĞARA ARKADAŞLARI(ESHAB-I KEHF)

Hazreti Isa aleyhisselâmdan, sonra ona tabi, onun yolunda olan încil ehlinin ihlas ve istikameti  bozulmuş, alt üst olmuş, aralarında imagesI22RI6RMgünahkârlar çoğalmış, hükümdarlar azgınlaşmış ve putlara tapar, putlar için kurbanlar keser hale gelmişlerdi. Bu yolda en ileri gidenlerden birisi de Rum hükümdarlarından Dekyanus idi. Bu hükümdar Rum diyarını dolaşıp putperestliği kabul etmeyen Isa ümmetini katlediyordu.

Dekyanus bu gezisi sırasında nihayet Eshâb-ı Kehf’in şehri olan Dekinos’a da indi. İner inmez de îman ehlini takip ve toplanmasını emretti, iman ehli bunu duyduklarından dolayı şuraya buraya kaçıp gizlenmişlerdi. Şehrin kâfirlerinden tâyin ettiği zabıtası, îman sahiplerini takip ediyor, gizlendikleri yerlerden çıkarıp Dekyanus’a getiriyorlardı.O da putlara kurban kesilen mezbahalara sevkedip kendilerini putlara tapmak ile öldürülmek arasında muhayyer bırakıyordu. Alçak dünya hayatına rağbet gösterip de bu katliâmdan korkanlar onun dediğini yapıyorlar, ebedî hayatı tercih edenleri ise öldürüp parçalayıp şehrin sûrlarına ve kapılarına asıyorlardı.

Read the rest of this entry »