KEDİ ETİ YEDİ…
Vaktiyle, geçimini zorla temin eden fakir, yumuşak huylu bir adam varmış. Ağzı var, dili yok olan bu adamın aksine müsrif, hilekar ve kavgacı bir karısı varmış. Adam eve ne getirse hemen harcar, israf edermiş. Adam da korkusundan sesini çıkaramazmış. Bir gün adam, misafirini ağırlamak için binbir sıkıntıyla 2 Kg. et almış, eve getirmiş. Ama kadın eti kebap edip komşularıyla bir güzel yemiş. Akşamüstü adam misafıriyle beraber eve gelmiş. Hanımına:
“Hanım! Biz geldik, yemek hazır mı?” diye seslenmiş. Kadın üzgün bir rolde:
“Ah efendi, başıma neler geldi, bir bilsen. Senin gönderdiğin eti tam pişirecektim ki, bizim tekir kedi eti aldığı gibi kaçtı. Arkasından çok koştum ama yetişemedim. Napalım, sağlık olsun. Haydi şimdi git yine et al da gel, misafire yemek yapayım” demiş. Adam karısının huyunu bildiği için sesini çıkarmamış, ama şüphelenmişti. Hizmetçisini çağırıp: “Aybek kızım!, çabuk teraziyi getir, bizim kediyi tartacağım.” demiş. Aybek teraziyi getirmiş. Adam kediyi tartmış, kedi 2 Kg. gelmiş. Hanımına: “Hanım! Eti kedi yedi diyorsun. Kediyi tarttım tamı tamamına 2 Kg; bu kediyse, söyle et nerede? Yok bu etse, bizim kedi nerede?” demiş.
ÖĞÜTLER: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Hile ve yalana başvuranın yalanı çabucak ortaya çıkar. Çünkü gerçekler saklanamaz. Resûlullah (s.a.v.); “Suyla yağın birbirine karışmadığı gibi, doğruyla yalan da birbirine karışmaz.” diye buyurdu