Kategorisi ‘Uncategorized’ için arşiv
EY HARAMDAN SAKINANLARIN YARDIMCISI OLAN ALLAH’IM
Vaktiyle bir Hac mevsiminde, Gencin birisi Kabe’de tavaf yaparken hep aynı duayı yapıyordu,
“Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim,” diye tekrar ediyordu.
Bu durum herkesin dikkatini çekmiş ve birisi meraktan sormuş:
“Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?,” .
O da anlatır: Yedi sekiz sene önce yine Kabe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam tamına torbanın işinde bin altın vardı. İçimden bir ses: “Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın” diyordu. Birden Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi
“Şöyle bir torba bulan var mı?” diye bağırıyordu. Çağırdım onu.
İNDİRİM MEVSİMİ…
Ayakkabıcı yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken sokaktaki bir çocukonu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama , küçük bir dükkan için yeterliydi.
Onların en güzelini ön tarafa koyunca çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle..
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.
Çocuğun baktığı ayakkabılar sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda adam dükkandan dışarı fırlayıp, -Küçük! Diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika.
Çocuk ona dönerek –Gerçekten çok güzeller diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
MAĞARA ARKADAŞLARI(ESHAB-I KEHF)
Hazreti Isa aleyhisselâmdan, sonra ona tabi, onun yolunda olan încil ehlinin ihlas ve istikameti bozulmuş, alt üst olmuş, aralarında günahkârlar çoğalmış, hükümdarlar azgınlaşmış ve putlara tapar, putlar için kurbanlar keser hale gelmişlerdi. Bu yolda en ileri gidenlerden birisi de Rum hükümdarlarından Dekyanus idi. Bu hükümdar Rum diyarını dolaşıp putperestliği kabul etmeyen Isa ümmetini katlediyordu.
Dekyanus bu gezisi sırasında nihayet Eshâb-ı Kehf’in şehri olan Dekinos’a da indi. İner inmez de îman ehlini takip ve toplanmasını emretti, iman ehli bunu duyduklarından dolayı şuraya buraya kaçıp gizlenmişlerdi. Şehrin kâfirlerinden tâyin ettiği zabıtası, îman sahiplerini takip ediyor, gizlendikleri yerlerden çıkarıp Dekyanus’a getiriyorlardı.O da putlara kurban kesilen mezbahalara sevkedip kendilerini putlara tapmak ile öldürülmek arasında muhayyer bırakıyordu. Alçak dünya hayatına rağbet gösterip de bu katliâmdan korkanlar onun dediğini yapıyorlar, ebedî hayatı tercih edenleri ise öldürüp parçalayıp şehrin sûrlarına ve kapılarına asıyorlardı.
ASLA YALAN SÖYLEMEMENİN MÜKAFATI…
Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.
Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş,bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;
– Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum…dedi.
Annesi ise;
– Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.
BU BEDELİ KULLAR ÖDEYEMEZ
Evliyalardan birisine bir gün,
“Efendim, İhlas hususunda en çok etkilendiğiniz bir olay yaşadınız mı?” diye sorarlar.
“Evet yaşadım” buyurur ve devam eder,
Mekke-i Mükerreme’de altın kesemi kaybetmiş, parasız kalmıştım. Basra’dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzamıştı. Bir berbere girdim, (Param yok, Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?) diye sordum.
HEPİMİZ BİRER ÇATLAK TESTİYİZ
Çin’de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış evine. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış… Diğeri ise kusursuzmuş ve bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış evine. Ama testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış. İki sene her gün bu şekilde geçmiş gitmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş, ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış…
Tabi ki kusursuz testi görevini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş… Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi çok utanıyor, suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.
LOKMAN’IN OĞLUNA NASİHATİ(KURAN I KERİM SURE 31.AYET 12-19)
“Andolsun biz Lokman’a: Allah’a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.
Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Ey oğulcuğum! Allah’a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür’ demişti.
Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana’dır.
BİR BABANIN PİŞMANLIĞI
“Dinle oğlum! Ben bu sözleri sen yatmış uyurken söylüyorum. Küçük ellerinden birini yanağına dayamışsın, sarı buklelerin ise ıslak, alnına yapışmış. Odana yavaşça girdim yanımda da başka kimse yok. Birkaç dakika önce kitaplıkta oturmuş gazete okurken bir pişmanlık dalgası beni boğmaya, soluğumu tıkamaya başladı. Suçluluk duydum ve başucuna geldim.”
“İşte düşündüğüm şeyler oğlum: sana kızmıştım. Okula gitmek için giyindiğin sırada seni azarladım. Çünkü yüzünü üstünkörü yıkadığını görmüştüm. Ayakkabılarını temizlemediğin için seni suçladım. Yere bir şeyler düşürdüğünde yine kızdım.” “Kahvaltıda yanlışlarını görmüştüm. Önündekileri döktün, dirseklerini masaya dayadın, ekmeğine gereğinden fazla tereyağı sürdün… Trene yetişmek üzere yola koyulduğunda, sen bana el sallayıp “Allahaısmarladık baba” dedin, bense yanıt olarak “Omuzlarını geri çek” dedim, kaşlarımı çatarak.”
KEDİ ETİ YEDİ…
Vaktiyle, geçimini zorla temin eden fakir, yumuşak huylu bir adam varmış. Ağzı var, dili yok olan bu adamın aksine müsrif, hilekar ve kavgacı bir karısı varmış. Adam eve ne getirse hemen harcar, israf edermiş. Adam da korkusundan sesini çıkaramazmış. Bir gün adam, misafirini ağırlamak için binbir sıkıntıyla 2 Kg. et almış, eve getirmiş. Ama kadın eti kebap edip komşularıyla bir güzel yemiş. Akşamüstü adam misafıriyle beraber eve gelmiş. Hanımına:
“Hanım! Biz geldik, yemek hazır mı?” diye seslenmiş. Kadın üzgün bir rolde:
KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN…
KARDEŞLİĞİN DOĞDUĞU, SEVGILERIN BIRLEŞTİĞİ, BELKİ DURGUN, BELKI YORGUN, YINE DE MUTLU, YINE DE UMUTLU OLACAĞIMIZ, DOSTLUĞU, SEVGİYİ VE GELECEĞİ… AŞIMIZI, EKMEĞİMİZİ, SOFRAMIZI… HÜZNÜMÜZÜ, ACIMIZI, YALNIZLIĞIMIZI PAYLAŞTIĞIMIZ; BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ, KARDEŞLİK VE DOSTLUĞUMUZU EN SICAK ŞEKİLDE HİSSEDECEĞİMİZ BİR KURBAN BAYRAMI DAHA İDRAK EDİYORUZ.
BAYRAMLAR, DARGINLIKLARIN UNUTULDUĞU, İNSANLARIN BARIŞTIĞI, KARDEŞÇE KUCAKLAŞTIĞI GÜNLERDİR. BAYRAMLAR, DİNİ DUYGULARIN, İNANÇLARIN, ÖRF VE ADETLERİN UYGULANDIĞI BİR TOPLUMDA MİLLET OLMA ŞUURUNUN ŞEKILLENDİĞİ, KUVVETLENDİĞİ GÜNLERDİR.