Kategorisi ‘Uncategorized’ için arşiv
Çocuklarımız İçin Bu Bayramın Anlamı Nedir?
Ramazan ayının iple çekilen günleri Ramazan Bayram günleridir. “Ramazan Bayramı” nın gelmesine günler kalınca, çocuklar büyük bir heyecanla bayramı beklerler. İşte şimdilerde o günleri yaşıyoruz.
Çocukların en sevdiği bayram, şeker bayramı adıyla da anılan, Ramazan bayramıdır. Çünkü çocuklar komşu ve akrabaları ziyaret ederek, bu bayramda şeker ve harçlık toplarlar. Bayram gelmeden önceki hazırlıklar da çocukları çok heyecanlandırır. Bayramın en değerli günü arife günüdür. Arife gününde bayram alış verişine çıkılır. Arife gecesi çocuklar bayramlıklarını yanına alıp uyur ve bayram sabahını iple çekerler. Bayram sabahı erkenden uyanır ve bayramlıklarını giyerler. Evin erkekleri camiye giderler. Bayram namazını kılıp eve dönenler ve evdekiler bayramlaşırlar. Çocuklar anne ve babalarıyla el öperek bayramlaştıktan sonra bir ayın sonunda ilk defa ailecek neşe ile kahvaltıya otururlar. Küçükler komşuları ziyarete çıkarlar. Bu fasılda harçlıklar toplanır.Çocuklar daha bayram gelmeden önce bayram harçlıkları ile ne yapılacağına kararlar verirler. Çocuklar ev ev gezerek şeker ve harçlık toplarlar ve kendi aralarında kimin daha fazla şeker ve harçlık topladığını tatlı tatlı hesaplarlar.
17 RAMAZAN DÜNYA HELAL GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ
Dünya Helal Günü Nasıl Belirlendi !..
Helal konusunda müminlere inen ilk Ayet olan Enfal suresinin 69. Ayeti bizler için büyük önem arz etmektedir.Bu Ayet-i Kerime Hicri 624, Ramazanın 17. günü, İslam ve küfrün ilk savaşı olan Bedir savaşında nazil olmuştur:
Ayet-i kerimenin meali:
Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve tayyib olarak yiyin ve Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah, Gafur (çok bağışlayan)dır, Rahim (çok merhamet eden)dir.
RAMAZAN GELDİ HOŞ GELDİ
Bizlere verdin sefa
Rabbimize hamdolsun
Her nefeste bin defa.
XXX
Deniz suyu serindir
Damla gibi derindir
Bir tek hurma da olsa
Bir mü’mini sevindir.
DOĞARKEN AĞLADINIZ ÖLÜRKEN GÜLEN SİZ OLUN…
Doğduğunuz zaman ağladınız Ve size bakanlar gülümsüyordu.
Hayatınızı öyle yaşayın ki sonunda, etrafınızdakiler ağlarken gülümseyen siz olun.
Dr. H.K.BÜYÜKÖZER
İnsanoğlunun anne karnından ağlayarak çıktığını hepimiz biliyoruz. Ağlayarak dünyaya gözlerini açtığı aynı anda da sayfaları boş ve beyaz bir defter verilir eline… İnsan her yaptığı amel ile, her söylediği söz ile bu defterin sayfalarını doldurur, deftere silinmez yazılar yazdırır… Nihayet birgün gelir hangi sayfada, hangi satırda kalmışsa defteri elinden alınır. Artık herşey bitmiştir…
ARİFLER SULTANI OLASIN OĞLUM…
Evlat annenin eseridir. Her hayırlı evladın arkasında, onun terbiyesinde çok hassas davranmış hayırlı bir anne mevcuttur. Bunlardan Veysel Karani, Abdulkadir Geylani, Şahı Nakşibend ve emsali gibi sayamayacağımız her Allah dostunun arkasından onu yetiştirmiş, duasını eksik etmemiş bir annenin mevcudiyetini onların hayatını okuduğumuzda yakinen görürüz. Hatta Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin “Beni ziyaret etmeden evvel, annemin kabrini ziyaret ediniz” sözü annenin bu mevzudaki önemini anlamamıza yardımcı olur.
İşte Bayezid-i Bistami hazretlerinin annesi onlardan birisidir. Annesi güzel ve yüzü nurlu, utangaç, çekingen, alçak gönüllü, zahide ve abide bir hanım olup çok dua eder, Allah’tan çok korkar, ondan ümidini kesmez, çokça namaz kılmaya ve oruç tutmaya özen gösterir, daima Allah’tan razı olur, onun rızasını kazanmaya çalışırdı. Haysiyetli ve namuslu bir hanımefendi idi. Bayezid-i Bistami hazretlerinin çocukluğunda annesi ile aralarında cereyan etmiş bir kıssayı nakletmek istiyorum.
ANDROKLES VE ASLAN
Evvel zamanında, Androkles isimli bir köle, efendisinden kaçarak bir ormana sığınmıştı. Etrafta gezinirken, birden bire, iniltiler içinde, ızdıraptan kıvranan bir Arslan’ın önüne çıkıverdi: Önce dehşetli korktu ve ürktü; kaçmaya yeltendi, fakat hayvanın, yerinden kımıldamadığını görünce, gerisin geriye dönerek ona doğru yürüdü. Yanına yaklaştığında, Arslan, berbat bir halde şişmiş, kanamakta olan iri pençesini uzattı adama. .Androkles, dikkatle bakınca pençeye, büyük bir dikenin girdiğini, bütün bu ızdıraba onun sebep olduğunu anladı. Dikeni, derhal oradan çıkarıp yarayı temizledikten sonra, gömleğinin kolundan yırttığı parça ile güzelce sardı.
Az sonra ise, yine ayağa kalkabilen Arslan, tıpkı bir köpek gibi esirin ellerini yalayarak önüne düşüp onu inine götürdü.. Artık her gün, Androkles’e avladığı geyik etlerini taşıyordu. Fakat bu başbaşa mes’ut yaşayışları uzun sürmedi; çünkü kralın askerlerine beraberce yakalanmışlardı, Androkles, efendisinden kaçtığı için, günlerce aç bırakılacak bir arslana yedirilmek üzere, zindana atılmış, Arslan da aç ve susuz bir halde hücreye kapatılmıştı.
ANNEM BENİ AFFEDERMİSİN?
Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim… Çünkü bu durum beni utandırıyordu.
Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı. İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti. Yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi? Onu görmezden geldim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım. Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım dedi ki, “Eeee, senin annenin yalnızca bir gözü varmış!”. Yerin dibine girmek istedim. Ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim. Bu yüzden o gün onunla karşılaşınca dedim ki, “Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi?!!!” Annem karşılık vermedi. Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum.. Çok çalıştım ve Singapur’a okumaya gittim. Sonra evlendim. Kendi evimi aldım. Çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum.
Bedeli Çanakkale’de Altın Olarak Ödenecektir!..
Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, ‘zâbit namzeti’ olarak Çanakkale’de idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz’ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi.
Mehmed, Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmroz-Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan’ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı bağuşmalara kıyasla bu bombardımanlar ‘hiç’ mesâbesindeydi. Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar.
FETİHLERİN ANAHTARI: HELAL LOKMA
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların tayyib olanlarından yeyin…” (Bakara, 172)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” (Müslim, Zekât 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3)
Yavuz Sultan Selîm Han devrinin ahlâkî yüceliğini gösteren pek çok vak’a vardır. Bunlaran bir tanesi şöyle tarihe geşti:
Mısır’a giderken ordu-yi hümâyûnun Gebze yakınlarından geçtiği yerler, hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selîm Han:
“Acabâ askerlerim, sahibinden müsâadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!.” diye düşüncelere daldı.
BÜYÜK BİR MÜRŞİDİN OĞLUNA NASİHATLERİ…
Evliyalar Sultanı, Gavs-ı Âzam olarak meşhur olan ilim ve hikmet kutbu Abdülkadir Geylânî Hazretleri 1077’de Hazar Denizinin güneyinde bulunan Geylan’da dünyaya geldi ve 1166 tarihinde Bağdat’ta hayata gözlerini yumdu. Hem anne, hem de baba tarafından Peygamberimizin neslinden gelen Abdülkadir Geylânî Hazretleri hem ilmi, hem de manevî hali ile yüzyıllar boyu muhtaç gönüllere İlâhi aşkı yansıtmıştır. Öyle ki, Müslüman olmayanlar bile onun büyüklüğü karşısında eğilmişlerdir.
Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin gerek dergâh ve medresesinde yaptığı sohbetler, gerekse camideki vaaz ve nasihatleri talebeleri tarafından yazılıyor ve muhafaza ediliyordu. Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin sohbetleri ve hitabelerinin muhatapları her kesimden insanlardır. Fakat özellikle Fethü’r-Rabbâni deki hitabeleri daha çok “Ey oğul!” şeklinde nasihatlerden meydana gelmiştir. Bu nasihatlerden bir demetni sunuyorum..